Aslında Mekanlar Dört Değil Beş Duvara Sahip
Kapalı bir mekana girdiğimizde, bu mekanın dört yanının çevrili olduğunu yani dört duvarının olduğunu düşünürüz. Ama biz iç mimarlar, tavanları da bir duvar olarak ele alırız. Çünkü tavanlar; mekan içerisinde en çok göz ardı edilen buna rağmen, en önemli etkiye sahip alanlardır. Duvarlar ve zemin döşemeleri gibi birebir iletişim halinde, yakın mesafede dokunma hissini oluşturmasa da tavanlar, iç mekanın biçimlenmesinde düşey düzlemde sınırlamaları ve boyutsal farklılıklarıyla görsel bir öğe olmaktadırlar. Mekanda örtücü bir etkisiyle bireyin psikolojik açıdan korunma duygusunu sağlamaktadır.
Tarihsel süreçte tavanlar sergileme öğesi olarak kullanılan taşıyıcı eleman ya da resimler yapılarak süslenen, ahşap oymacılığıyla bezenen geniş yüzeyler olarak mekanda önemli bir yer tutmaktaydı. Tonozlu ve kubbeli tavanlar iç bükey ya da dış bükey kalıplamalarla işlenmekteydi. Böylelikle tavanlar mekanların merkezi noktası gibi algılanmakta ve diğer öğelere göre baskın konuma geçmekteydiler. 21. yüzyılda mekanlarda asma tavan sistemleri sıklıkla kullanılır hale gelmektedir. Bu sistemler tavanı bir plastik öğe olarak çeşitli uygulamalara açık bir konuma getirmiştir. Mekanın boyutsal açıklıkta yükseklik ve alçaklık ölçeğinde önemli etki oluşturmaktadırlar. Mekana açık, ferah, basık, resmiyet, rahatlık gibi insan algısında izlenimler bırakmaktadır. Tasarım sürecinde tavanlara yapılan her müdahale mekanın kimliğine ve atmosferinin oluşmasında katkıda bulunabilecektir.
Yazar: Çağlasu ORHAN – Candaş Mimarlık Stajyer
İstanbul Gedik Üniversitesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümü 2.sınıf öğrencisi